| Deniz Yıldızı | |||
Deniz altı
canlılarından bir diğer yumuşakça da, deniz yıldızıdır. Deniz tabanında
kollarıyla hareket eder. Güvenli bir tutunma için kollarına özel emici
kaplar yerleştirilmiştir. Böylece istediği yere tırmanabilir.
Planktonları yakalayıp yiyebilmesi ise, yine kollarındaki emici kaplar
sayesinde mümkündür.
|
|||
Deniz
yıldızı kollarını hareket ettirmek için hidrolik basınç yöntemini
kullanır, tıpkı iş makinelerinde ağır yüklerin ve kolların hareketinde
oldugu gibi. Deniz yıldızı, kollarının içinde uzunlamasına yer alan tüp
biçimli ayaklara sahiptir. Bunlar, sıvıyla dolu olan bir iç boru
sistemine bağlıdır. Kaslar boruları sıkıştırdığında oluşan hidrolik
basınç, sıvıyı ayaklara gönderir. Böylece, hidrolik basınç, tüp
ayaklarda dalga hareketi oluşturur. Kolların içindeki sıvı basıncı
sayesinde ayaklar bir ileri bir geri uzanır ve deniz yıldızı istediği
yere ilerler.
|
|||
Kusursuz bir
plana sahip bu tasarım, iman eden insanlar için bir yaratılış delilidir.
Casiye Suresi'nde Yüce Allah, canlılar üzerinde düşünmemiz gerektigini
şöyle bildirilmiştir:
Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardir. (Casiye Suresi, 4)
|
|||
| Planktonlar | |||
Akıntıyla
sürüklenen bu beyaz parçacıklar, aslında minik canlılardır. Planktonlar,
denizlerde yaşayan en kalabalık canlı topluluğudur. Bunlar birbirinden
farklı, çok çeşitli omurgasızlardır. Bu garip şekilli canlılar, deniz
yaşamındaki en temel besin kaynağını oluştururlar. 100 ton ağırlığındaki
balinalardan denizanalarına kadar pekçok deniz canlısı için zengin bir
protein kaynağıdırlar. Okyanuslar, ilk bakısta fark edilmeyen bu
canlılarla doludur.
|
|||
Deniz Kestanesi
|
|||
Deniz
kestanesi, ilginç görünümlü bir omurgasızdır. Yumusak bedenini
düşmanlarından koruyacak bir kabuğu bulunmaz, ama caydırıcı bir silahi
vardır: dikenler... Deniz kestanesinin dikenleri hareketli, hatta bazı
türlerde zehirlidir ve 30 cm uzunlukta olabilmektedirler.
|
|||
Bedeninden
uzayan bu tüp ayaklar, deniz kestanesinin vazgeçilmez uzuvlarıdır. Esnek
ve aynı zamanda emici özellikteki bu ayakları kullanarak kayalara
rahatlıkla tutunur ve deniz tabanında dolaşabilir. Tüpler, kestanenin
gözleri gibidirler. Işık, ısı ve sudaki titreşimleri hassas bir sekilde
algılarlar. Akıntıyla sürüklenmekte olan planktonları, deniz kestanesi
bu emici tüplerle yakalar. Bu tüpler aynı zamanda solungaç görevi
görürler. Oksijen ve karbondioksit alışverişi burada gerçekleşir, atık
maddeler de yine tüplerden atılır. Kestanenin ağzı, vücudun hemen
altındadır. Algleri üzerinde dolaştığı kayaların üzerinden dişleriyle
kazıyarak yer.
|
|||
Deniz
kestanelerinin üremeleri çok ilginç bir andır. Yanyana geldiklerinde
dişi, yumurtalarını akıntıya bırakırken aynı anda erkek de spermlerini
bırakır. Bu hücrelerin sayısı milyonlarcadır. Yumurta bulutları sperm
bulutlarıyla karışır. Karşılaşacakları zorluklar ve tehlikeler
düşünüldüğünde, bu kadar çok sayıda hücrenin bırakılmasının amacı da
ortaya çıkar.
Dişiden gelen genler erkekten
gelen genlerle birleşir. Bu hücrelerdeki genlerin sayısı özellikle
yarıya indirilmiştir. Böylece erkek ve dişiden gelen genler biraraya
geldiğinde sağlıklı bir kestane hücresi olusturulur. Dişi ve erkek
hücreler birleştiğinde, hücreler hemen bölünerek çoğalmaya ve
özellesmeye başlarlar. Bölünen ve özelleşen hücreler bir süre sonra
larva haline gelir. Deniz kestanesinin dikensi uzantıları, tüp ayakları,
sindirim sistemi ve birbirinden farklı dokuları, larva safhasında
gelişmeye devam eder.
|
|||
Bir düşünelim! Yumurta ve sperm hücrelerinin sayisini belirleyen kimdir?
Zamanlamayı seçen, peki ya yumurta ve spermin gen sayılarının yarım olmasına karar veren?
Bu bilgilere
denizin dibinde yaşayan bir hayvan kendiliğinden sahip olamaz. Şüphesiz
deniz kestanesini şekillendiren ve yaşamının her asamasinı belirleyen,
sonsuz bilgi ve kudret sahibi Yüce Allah'tır.
|
|||
| Ahtapot | |||
Ahtapot
sekiz kollu bir avcıdır. Diğer hayvanlardan saklanmak için ise ilginç
bir yöntem kullanır: kamuflaj. Derisinini oluşturan hücreler çevreye
otomatik olarak uyum sağlar ve bir ayna gibi vazife görerek renk ve doku
açısından ortamı taklit ederler.
|
|||
Ahtapotun
gözleri çok iyi görür. Çevresindeki değişiklikleri çok iyi fark eder.
Böylece derisinin rengini ve desenini çevreye göre degiştirir. Deri,
“kromotofor” denilen özel renk hücreleriyle kaplıdır. Sinir sistemi ile
harekete geçirilen küçük kaslar kasılarak bu hücreleri ortaya çıkarırlar
ve derisi koyulaşır. Kaslar gevşediğinde ise hücreler küçülür ve
derinin rengi açık hale gelir. Farklı renk hücreleri farklı renk
pigmentleri taşır ve sayısız renk bileşimi ve deseni oluşmasına imkan
verir.
Ahtapotların
en sık avladığı canlı, yengeçtir. Kendilerini tehlikeli makas kollardan
korumakta ustadırlar. Dişleri ise yengecin kabuklarını kırabilecek
güçtedir.
Hareketli kaslardan ibaret olan bu avcı, üstün özellikleriyle kendini en iyi şekilde saklayabilen mükemmel bir canlıdır.
Ahtapotun
kendini diğer canlılardan saklama ihtiyacını hissetmesi ve daha sonra
özel renk hücrelerini derisinin üzerine yerleştirmiş olması, mümkün
değildir. Ahtapotun sahip oldugu bu üstün kamuflaj sistemi, ş üphesiz,
her şeyin bilgisine sahip Yüce Allah'ın kusursuz yaratışına bir
örnektir.
|
2 Haziran 2012 Cumartesi
Derinliklerin Gizemi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder