| Bilim Tarihinin en Büyük Sahtekarları: Evrimciler | |||
Bilim tarihi
her zaman çeşitli sahtekarlıklara sahne olmuştur. Bulduğu ilaçla
kötürümleri yürüteceğini, saçsızlarda saç çıkaracağını iddia edenler,
tüm hastalıkları iyi edeceğine halkı inandıran Mesmer ya da Rasputin
gibi kişiler…
Bu ünlü
sahtekarların dışında zaman zaman gazetelere konu olan, başkasının
tezini çalarak kariyer sahibi olmaya çalışmak gibi daha küçük çaplı
sahtekarlıklar da vardır.
Ancak bilim
tarihindeki sahtekarlıkların en büyükleri şüphesiz evrimcilere ait
olanlardır. Evrimcilerin yaptıkları sahtekarlıkları diğerlerinden ayıran
en önemli fark, evrimcilerin sahtekarlıklarının sistematik bir yapıya
sahip olması ve kollektif hilelere, yanıltmalara, saptırmalara
başvurmalarıdır. Bunlar, evrim teorisinin ortaya atılmasından bugüne
kadar defalarca ve son derece profesyonelce düzenlenmiştir.
Bu yazıda
evrimcilerin yapmış oldukları sahtekarlıklardan bazılarını
inceleyeceğiz. Ama daha önce yanıtlanması gereken bir soru var: Neden
Darwinizm'in tarihi böylesine sahtekarlıklarla doludur?
Çünkü evrim
teorisini savunmanın başka herhangi bir yolu yoktur. Bilimsel bulgular
evrimi çürüttüğüne göre geriye tek yol olarak sahtekarlıklara başvurmak
kalır. Ya bulgular gizlenir veya imha edilir, ya da bunlar çarpıtılarak
sanki evrim teorisini destekliyorlarmış gibi gösterilir. Halk bu konular
hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı için de, bu sahte delillere
bakarak, evrimi ispatlanmış bir teori olduğunu zanneder. İşte tamamen
dayanaksız olan evrim teorisini ayakta tutabilmek için yapılabilecek
yegane çaba ancak bunlar olacaktır...
Şimdi bilim tarihinin yüz karası olarak tarihe geçen bu evrim sahtekarlıklarını inceleyelim.
|
|||
| Evrimcilerin En Önemli Propaganda Yöntemi: | |||
| Rekonstrüksiyonlar, Sahte ve Hayali çizimler | |||
Evrimciler,
teorilerini destekleyecek bilimsel deliller bulma konusunda başarısız
olsalar da, bir konuda oldukça başarılıdırlar: Propaganda Bu
propagandanın en önemli unsuru ise "rekonstrüksiyon" adı verilen sahte
çizimlerdir.
Rekonstrüksiyon
"yeniden inşa" demektir ve sadece bir kemik parçası bulunmuş olan
canlının resminin ya da maketinin yapılmasıdır. Gazetelerde, dergilerde,
filmlerde gördüğünüz "maymun adam"ların her biri birer
rekonstrüksiyondur.
Ancak insanın
kökeni ile ilgili fosil kayıtları çoğu zaman dağınık ve eksik olduğu
için, bunlara dayanarak herhangi bir tahminde bulunmak, bütünüyle hayal
gücüne dayalı bir iştir. Bu yüzden evrimciler tarafından fosil
kalıntılarına dayanılarak yapılan rekonstrüksiyonlar, tamamen evrim
ideolojisinin gereklerine uygun olarak tasarlanırlar. Harvard
Üniversitesi antropologlarından David Pilbeam, "benim uğraştığım
paleoantropoloji alanında daha önce edinilmiş izlenimlerden oluşmuş
teori, daima gerçek verilere baskın çıkar" derken bu gerçeği vurgular.
İnsanlar görsel yoldan daha kolay etkilendikleri için amaç onları, hayal
gücüyle rekonstrüksiyonu yapılmış yaratıkların geçmişte gerçekten
yaşadığına inandırabilmektir.
Burada bir
noktaya dikkat etmek gerekir: Kemik kalıntılarına dayanılarak yapılan
çalışmalarda sadece eldeki objenin çok genel özellikleri ortaya
çıkarılabilir. Oysa asıl belirleyici ayrıntılar, zaman içinde kolayca
yok olan yumuşak dokulardır. Evrime inanmış bir kimsenin bu yumuşak
dokuları istediği gibi şekillendirip ortaya hayali bir yaratık çıkarması
çok kolaydır. Harvard Üniversitesi'nden Earnst A. Hooten bu durumu
şöyle açıklar:
"Yumuşak
kısımların tekrar inşası çok riskli bir girişimdir. Dudaklar, gözler,
kulaklar ve burun gibi organların altlarındaki kemikle hiçbir
bağlantıları yoktur. Örneğin bir Neandertal kafatasını aynı yorumla bir
maymuna veya bir filozofa benzetebilirsiniz. Eski insanların
kalıntılarına dayanarak yapılan canlandırmalar hemen hiçbir bilimsel
değere sahip değillerdir ve toplumu yönlendirmek amacıyla kullanılır...
Bu sebeple rekonstrüksiyonlara fazla güvenilmemelidir."
Evrimciler bu
konuda o denli ileri gitmektedirler ki, aynı kafatasına birbirinden çok
farklı yüzler yakıştırabilmektedirler. Australopithecus robustus
(Zinjanthropus) adlı fosil için çizilen birbirinden tamamen farklı üç
ayrı rekonstrüksiyon, bunun ünlü bir örneğidir.
Fosillerin
taraflı yorumlanması ya da hayali rekonstrüksiyonlar yapılması,
evrimcilerin aldatmacaya ne denli yoğun biçimde başvurduklarını gösteren
deliller arasında sayılabilirler. Ancak bunlar, evrim teorisinin
tarihinde rastlanan bazı somut sahtekarlıklarla karşılaştırıldıklarında,
yine de çok sıradan kalmaktadırlar.
Medyada ve
akademik kaynaklarda sürekli olarak telkin edilen "maymun insan" imajını
destekleyecek hiçbir somut fosil delili yoktur. Evrimciler, ellerine
fırça alıp hayali yaratıklar çizerler, ama bu canlıların fosillerinin
olmayışı, onlar için büyük bir sorundur. Bu sorunu "çözmek" için
kullandıkları ilginç yöntemlerden biri ise, bulamadıkları fosilleri
"üretmek" olmuştur. Bilim tarihinin en büyük skandalı olan Piltdown
Adamı, işte bu yöntemin bir örneğidir.
|
|||
| Toplama kemiklerle oluşturulan "sözde ata": | |||
| Piltdown Adamı | |||
|
|||
bilimsel makaleler
yazıldı, yorumlar ve çizimler yapıldı. Dünyanın farklı
üniversitelerinden 500'ü aşkın akademisyen, Piltdown Adamı üzerine
doktora tezi hazırladı. Ünlü Amerikalı paleoantropolog H. F. Osborn da
1935'te British Museum'u ziyaretinde, "doğa sürprizlerle dolu; bu,
insanlığın tarih öncesi devirleri hakkında önemli bir buluş" diyordu.
1949'da ise
British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş
belirleme metodu olan "flor testi" metodunu, eski bazı fosiller üzerinde
denemek istedi. Bu yöntemle, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bir
deneme yapıldı. Sonuç çok şaşırtıcıydı. Yapılan testte Piltdown
Adamı'nın çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı. Bu, çene
kemiğinin toprağın altında birkaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu.
Az miktarda flor içeren kafatası ise sadece birkaç bin yıllık
olmalıydı.
Flor metoduna
dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araştırmalar, kafatasının ancak
birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çıkardı. Çene kemiğindeki dişlerin ise
suni olarak aşındırıldığı, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların
ise çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı.
Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekarlık 1953 yılında kesin
olarak ortaya çıkarıldı. Kafatası 500 yıl yaşında bir insana, çene
kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti!
|
|||
|
|||
Dişler,
insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş
ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti. Daha sonra da bütün
parçalar, eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelendirilmişti.
Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu. Sahtekarlığı
ortaya çıkaran ekipten Le Gros Clark "dişler üzerinde yıpranma
izlenimini vermek için, yapay olarak oynanmış olduğu o kadar açık ki,
nasıl olur da bu izler dikkatten kaçmış olabilir?" diyerek şaşkınlığını
gizleyemiyordu. Tüm bunların üzerine "Piltdown Adamı", 40 yılı aşkın bir
süredir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıldı.
|
|||
| "Nebraska Adamı" diye tanıttıkları diş, bir domuza ait çıktı! | |||
1922'de,
Amerikan Doğa Tarih Müzesi Müdürü Henry Fairfield Osborn, Batı
Nebraska'daki Yılan Deresi yakınlarında, Plieocen Dönemi'ne ait bir azı
dişi fosili bulduğunu açıkladı. Bu diş, iddiaya göre, insan ve
maymunların ortak özelliklerini taşımaktaydı. Çok geçmeden konuyla
ilgili çok derin bilimsel tartışmalar başladı. Bazıları bu dişi
Pithecanthropus erectus olarak yorumluyorlar, bazıları ise bunun insana
daha yakın olduğunu söylüyorlardı. Büyük tartışmalar yaratan bu fosile
"Nebraska Adamı" adı verildi. "Bilimsel" ismi de hemen üretildi:
Hesperopithecus haroldcooki.
|
|||
|
|||
"hayalet
adamı" o derece benimsediler ki, William Bryan isimli bir araştırmacı,
tek bir azı dişine dayanılarak bu kadar peşin hükümle karar verilmesine
karşı çıkınca, bütün şimşekleri üzerine çekti.
Ancak 1927'de
iskeletin öbür parçaları da bulundu. Bulunan yeni parçalara göre bu diş
ne maymuna ne de insana aitti. Dişin, Prosthennops cinsinden yabani
Amerikan domuzunun soyu tükenmiş bir türüne ait olduğu anlaşıldı.
William Gregory, bu yanılgıyı duyurduğu Science dergisinde yayınladığı
makalesine şöyle bir başlık atmıştı: "Görüldüğü kadarıyla
Hesperopithecus ne maymun ne de insan." Sonuçta Hesperopithecus
haroldcooki'nin ve "ailesi"nin tüm çizimleri alelacele literatürden
çıkarıldı.
|
|||
| Ernst Haeckel'in Sahte Çizimleri | |||
19. yüzyılın
sonlarında Ernst Haeckel isimli evrimci bilim adamı "Bireyoluş Soyoluşun
Tekrarıdır" (Ontogeny Recapitulates Phylogeny) olarak ifade edilen ve
Rekapitülasyon teorisi olarak anılan bir teori ortaya attı.
Haeckel
tarafından öne sürülen bu teori, canlı embriyolarının gelişim süreçleri
sırasında, sözde atalarının geçirmiş oldukları evrimsel süreci
tekrarladıklarını iddia ediyordu. Örneğin insan embriyosunun, anne
karnındaki gelişimi sırasında önce balık, sonra sürüngen özellikleri
gösterdiğini, en son olarak da insana dönüştüğünü öne sürüyordu.
Oysa ilerleyen
yıllarda bu teorinin tamamen hayal ürünü bir senaryo olduğu ortaya
çıkmıştır. İnsan embriyosunun ilk dönemlerinde ortaya çıktığı iddia
edilen sözde "solungaçların", gerçekte insanın orta kulak kanalının,
paratiroidlerinin ve timüs bezlerinin başlangıcı olduğu anlaşılmıştır.
Embriyonun "yumurta sarısı kesesi"ne benzetilen kısmının da gerçekte
bebek için kan üreten bir kese olduğu ortaya çıkmıştır. Haeckel'in ve
onu izleyenlerin "kuyruk" olarak tanımladıkları kısım ise, insanın
omurga kemiğidir ve sadece bacaklardan daha önce ortaya çıktığı için
"kuyruk" gibi gözükmektedir.
|
|||
|
|||
| şöyle denmektedir:
"Biyogenetik
yasası (Rekapitülasyon Teorisi) artık tamamen ölmüştür. 1950'li
yıllarda ders kitaplarından çıkarıldı. Aslında bilimsel bir tartışma
olarak 20'li yıllarda sonu gelmişti."
New Scientist dergisindeki 16 Ekim 1999 tarihli bir makalede ise şunlar yazılıdır:
Haeckel,
teorisini "biyogenetik yasa" olarak adlandırdı ve bu düşünce kısa
zamanda "rekapitülasyon" olarak popülerleşti. Gerçekte ise, Haeckel'in
keskin yasasının yanlış olduğu yakın bir zaman sonra gösterildi.
Örneğin, erken insan embriyosunun hiç bir zaman bir balık gibi
solungaçları yoktur ve embriyo hiç bir zaman erişkin bir sürüngene ya da
maymuna benzer evrelerden geçmez.
Bu konu ile
ilgili asıl nokta ise, Ernst Haeckel'in aslında ortaya attığı teorisini
desteklemek için çizim sahtekarlıkları yapmış olmasıdır. Haeckel, balık
ve insan embriyolarını birbirine benzetebilmek için sahte çizimler
yapmıştır. Bunun ortaya çıkmasından sonra yaptığı savunma ise, diğer
evrimcilerin de benzeri sahtekarlıklar yaptığını belirtmekten başka bir
şey değildir:
"Bu
yaptığım sahtekarlık itirafından sonra kendimi ayıplanmış ve kınanmış
olarak görmem gerekir. Fakat benim avuntum şudur ki; suçlu durumda
yanyana bulunduğumuz yüzlerce arkadaş, birçok güvenilir gözlemci ve ünlü
biyolog vardır ki, onların çıkardıkları en iyi biyoloji kitaplarında,
tezlerinde ve dergilerinde benim derecemde yapılmış sahtekarlıklar,
kesin olmayan bilgiler, az çok tahrif edilmiş şematize edilip yeniden
düzenlenmiş şekiller bulunuyor."
Ünlü bilim
dergisi Science da, 5 Eylül 1997 tarihli sayısında, Haeckel'in embriyo
çizimlerinin bir sahtekarlık ürünü olduğunu açıklayan bir makale
yayınlamıştır. "Haeckel'in Embriyoları: Sahtekarlık Yeniden Keşfedildi"
başlıklı yazıda şöyle denmektedir:
"Londra'daki
St. George's Hospital Medical School'dan Embriyolog Michael Richardson,
'(Haeckel'in çizimlerinin) verdiği izlenim, yani embriyoların birbirine
çok benzedikleri izlenimi yanlış' diyor... O ve arkadaşları Haeckel'in
çizdiği türdeki ve yaştaki canlıların embriyolarını yeniden inceleyerek
ve fotoğraflayarak kendi karşılaştırmalarını yapmışlar. Richardson,
"Anatomy and Embryology" dergisine yazdığı makalede, 'embriyolar çoğu
zaman şaşırtıcı derecede farklı görünüyorlar' diye not ediyor."
|
|||
|
|||
ve gelişim süreçleri açısından
çok büyük farklılıklar bulunuyor. Richardson '(Haeckel'in çizimleri)
biyolojideki en büyük sahtekarlıklardan biri haline geliyor' diyor.
Science'taki makalede, Haeckel'in bu konudaki itiraflarının bu yüzyılın
başından itibaren her nasılsa, örtbas edildiği ve sahte çizimlerinin
ders kitaplarında bilimsel gerçek gibi okutulmaya başlamasından da şöyle
söz edilmektedir: "Haeckel'in itirafları, çizimlerinin 1901'de "Darwin
and After Darwin" isimli bir kitapta kullanılmasından sonra ortadan
kayboldu. Ve çizimler, İngilizce biyoloji ders kitaplarında geniş çaplı
olarak çoğaltıldı."
Kısacası, Haeckel'in
çizimlerinin bir sahtekarlık olduğu henüz 1901 yılında ortaya çıkmış,
ama tüm bilim dünyası bu çizimlerle bir asır boyunca aldatılmaya devam
etmiştir.
|
|||
| Sonuç | |||
Evrim
teorisini desteklemek uğruna yapılan bu tüm bu bilimsel sahtekarlıklar
ya da önyargılı değerlendirmeler, bu teorinin bilimsel bir açıklamadan
ziyade, bir tür ideoloji olduğunu göstermektedir. Her ideolojinin olduğu
gibi, bu ideolojinin de fanatik taraftarları vardır ve bunlar evrimi
her ne pahasına olursa olsun ispatlama çabası içindedirler. Ya da
teoriye o denli dogmatik bir biçimde bağlanmışlardır ki, ellerine geçen
her bulguyu, evrimle hiçbir ilgisi olmasa da, teorinin büyük bir kanıtı
olarak algılamaktadırlar. Bu kuşkusuz bilim adına üzücü bir tablodur;
çünkü bilim dünyasının temelsiz bir dogma uğruna yanlış
yönlendirildiğini gösterir.
İskandinav bilim adamı Søren Løvtrup ise Darwinism: The Refutation of a Myth adlı kitabında bu konuda şöyle demektedir:
"Sanırım
herkes, bir bilim dalının tamamının yanlış bir teoriye bağımlı hale
gelmesinin çok büyük bir şanssızlık olacağını kabul edecektir. Ancak
biyolojide yaşanan şey tam da budur: Uzun bir zamandır insanlar evrimsel
konuları Darwinistik kavramlarla tartışıyor, "adaptasyon", "seleksiyon
basıncı" ya da "doğal seleksiyon" gibi kavramlarla. Sonra da bu
tartışmalarla doğal olayların açıklanmasına katkıda bulunduklarını
sanıyorlar. Ama gerçekte hiçbir katkı sağlamıyorlar... İnanıyorum ki,
Darwinizm efsanesi bir gün bilim tarihindeki en büyük aldanış olarak
tanımlanacaktır.
|
2 Haziran 2012 Cumartesi
Evrim Yanılgısı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder